Kendine veya dışarıya adım atışınla başlıyor; doludizgin serüven. Güçlü- güçsüz, haklı-haksız karışmış birbirine.   Ahhh sıcağıyla, soğuğuyla hep bir savaş halinde olmak var ya…
 Gittin dış mecralara… Kişiler ve olaylar öyle karmaşık ve trajikomik kurgulanmış ki sanki olunmuş aynısının laciverti misali.  Yüksek sesle söyle’m: İtirazım var efendim. Olmaz böyle şey. Sana dönüşüne gel: Olma mı efendim. Oluyor işte böyle bi şey… Çıkarlarını her şeyin üstünde tutmak için ‘’ne gerekiyorsa yapan’’ çoğunluk baskınlığını korusun. Şşşşttt onlar amme hizmetindeler! O kadar aklınla, fikrinle, değer yargılarınla çekiniksin sen çekinik kal!  Bilmez misin ‘’Top, hatırı kırılamayacak adamlar ve bu adamların yakınları arasında döner. Taktiğin en alasını bilmen, maça dahil olmanı sağlayamaz.’’
  Gel bakalım kendine! ''Kalp biliyor, akıl hissediyor'' ya da tam aksi şeysi.  Hükümdar sensin.  Al işte sen hüküm sürmektesin. Baskın-çekinik duygu ve düşünceler senin elinde ama özelinin birbirine paralel kurguları, paşa gönül kriterleriyle kalabalık yalnızlıklara gebe. Darlanınca bir offf çekersin. Biliyosun ki sen gerçeksin. Evet evet bir teselli ;) Ohh çekmeli…  
  Huzursuz ruh kaçmış içine. Bahsi geçen iki boyutta da muz ortalarla kendi kalene gol attın ve atıyorsun. Tükenmeden  di  gel barış artık. Yetmedi mi canına …

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar