Sorarız… Doğamız gereği bilmek isteriz ve bilinmezler o kadar çoktur ki.

Algı kanallarımızı zorlar; anlam vermeye çalışırız; küçücük dünyamızda,  bitmeyen soru(n)lara. 

Neden ben? Neden sen? Neden olmadı? Neden oldu? Neden yaşıyoruz? ... Kendi içinde, türevleriyle uzayıp gider; nedenin nedenleri işte …

Sorarız … Peki ya cevabı o kadar kolay mıdır? Nerdee!

Hadi cevap bulundu. Bu cevap doğru mudur?

Yazık ki her zaman doğru olmuyor.

Birey ve ilişkilere indirgeyelim. 


Söylenen, yazılan, ... özetle bize cevaplanan fakat yalan-yanlış olduğunu bildiklerimiz...  Bunlara inanmış gibi yaparak, hıı hııı deyip geçiyoruz ya da yog yog deyip muhalifliğimizin altını çiziyoruz. Çıkar yol oldu mu ne ala da çıkmaz sokaklarda daha da ötesi tehlikelerle dolu arka sokaklarda bulmak var; ruhumuzu…

Sorup cevap alamadığımız sorular… Potansiyeli yüksek delirtici… Çaresiz ve umutsuz misyon üstlenmemek elde mi! İstediğin kadar debelen karşındaki seni çıldırtmaya ant içmiş sanki! Kimi zaman insanları incitmemek için- saygı duyduğumuz için, çoğu zaman da birine acı çektirmek-kırmak-yıkmak için susarız zira susmakta bir cevap şeklidir…

Ahhh bir de hiç ''neden'' diye sormayanlar veya nedenlere pek takılmayanlar var tabi. Olma mı! Öylesine özenirim ki onlara. Soru yok cevap yok. Gam’zede olmak yok. Alabildiğine gamsızlık…


Tarihler öncesinden bu yana sorulan efsanevi soru sözcüğüyle; evreni, yaşam ve ölümü sorguluyoruz. Evet, çözülen çok şey var ama çözülmeyen çok daha fazla değil mi! Zamana bırakıyoruz; çözemeyeceğimizi bile bile… Muammalar, muammalar…

Tek kelimeyle kolay görünen, cevap beklenen, bazen de sorulan ama cevap bulunamayan…En nihayetinde soluklanmayan zamanda, nedenler saklanmakta. Enerji tasarrufu yapmak için mi bilmem ama hayat ve insan bütün göstergelerinin hızını ne kadar düşürse de sormaya devam.
Neden? çünkü bilemediğimiz nedenden...
Hadi ‘’tempo’’… ;)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar