Bir şehre baktığımda bir yüze bakmış gibi hissederim kendimi.
Yüz nasıl kişilerin aynasıysa, şehirler de ülkelerin aynası değil mi? 
Gerçi maskeler icat oldu. Yalancı olabiliyor aynalar da! Neyse... 
Ülkelerin tarihleri çok havalı.
İnsanların kişisel tarihleri de öyle işte yani çok havalı. Neler neler yaşanıyor!  
Kafa sesimizin gürültüsü yetmiyor gibi her gün her gün İstanbul’da (baz İstanbul) bir yığın gürültüyle, hengameyle güne başlıyoruz.
Hep bir tadilat-tamirat, yıkma-yeniden yapma  ve benzeri gibi hallerdeyiz.
Mimariye gel… Yeni yollar yapıyoruz, yeni binalar yapıyoruz.Yetmiyor...
Yan yattı, çamura battı,yağmur yağdı,kar yağdı,...
İster istemez bir şeyler eksilirken başka şeyler çoğalıyor.
Biz yeryüzü sakinleri kah şehri terk etmek istiyoruz, kah kendimizi.
Ne yaparsak yapalım öyle bi an geliyor.Kendi içselimizde de yetemiyoruz.Kendimizden taşıyoruz.
Eksiklerimiz feat şehrin eksiklikleri olduğu da oluyor.İşte o zaman ikisini birden bırakma düşüncesi oluşuyor.
Bu şehirde hep bir şeyler eksik... 
Hep bir yarım kalmışlık,tamamlanmamışlık hissi stabilliğini koruyor... Şehrin insanlarına da durum olduğu gibi yansıyor...

Konstantinos Kavafis'ten ''Şehir...'' pek severim.

"Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim," dedin,
"bundan daha iyi başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim ülkede."

Yeni bir ülke bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda
dolaşacaksın. Aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma-
Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar