Ölüm… Her canlının tadacağı an…
Birçok şeyi seçemediğimiz gibi öleceğimiz zamanı da seçemiyoruz. Hayat benim için doğru ortam değil deyip; haplarla, ince çelikle, silahla vb. şeylerle kendi biletini kesenler hariç.
Bana kalsa max. 50 ye kadar yaşayım sonrası siz sağ ben selamet demek isterim. Hayata bağsızlığımdan değil elbette. Dünya nüfusu çok kalabalıklaştı. Metrekareye bi sürü insan düşüyor. Şartlar günden güne zorlaşıyor. Yer açmak lazım bence. Hem yaşayacağım bir çok şeyi yaşamış olucam başka bi deyimle en koyusuna varmış olucam; yaşamın. Neyse…
En yakınlarımızı, uzaklarımızı kaybediyoruz.
Cevapsız ağrılarla hayatlarımıza devam ediyoruz. Belki de edemiyoruz.
Hayatın hep bizden bir şeyler aldığını düşünüyoruz.
Six Feet Under'dan bi söz: ‘’Hayatın sana bir şeyler borçlu olduğu yanılgısı içindesin. çok acı sürprizlerle karşılaşacaksın.’’
Bilmem izlediniz mi başrolde hayat olan, ölüm temalı Six Feet Under’ı ? Yıllar önce, yıllarca yayınlanmış birbirinden deli karakterlerin nefes bulduğu enfes bi dizi. Ha eğer insanlara, tercihlerine önyargılarınız, kalıplarınız falan varsa izlemeyin.Ölmeden önce bir müzik yap deseler The Fountain filmindeki soundtrack gibi muazzam bi şey yapmak isterdim. Sonra da basıp gitmek...
Üç günlük dünya anasını satayım. Can bedenden çıkınca nereye gideriz bilmem. Damar olucak biraz ama barış için, kardeşlik için, insanlık için batsın bu dünya demesek olan dünyayı batırmadan hale yola koymamız mümkün olmaz mı?

Yorumlar
Yorum Gönder